Glokomu sessiz bir tehlike olarak tanımlayan Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Naci Sakaoğlu, “Glokom, görülmesini engelleyebileceğimiz bir hastalık değil ancak erken tanıyla, glokoma bağlı görme hasarını durdurmak mümkün. Bu yüzden özellikle riskin daha yüksek olduğu 45-50 yaş aralığından itibaren düzenli göz muayeneleri ihmal edilmemeli” açıklamasında bulundu.
Genellikle bir belirti vermeden ilerleyen glokomun Türkiye’de görülme oranının yaklaşık yüzde 2 ancak tanı konmuş hastaların oranının yüzde 25 ile 30’larda seyrettiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Naci Sakaoğlu, tanısı konmamış glokomlu hasta sayısının oldukça fazla olduğunu vurguladı. Dr. Sakaoğlu, glokomla ilgili merak edilen 8 soruyu yanıtladı.
1- GLOKOM AÇISINDAN KİMLER DAHA RİSKLİ?
Hastalığın nedenleri, aynı zamanda risk faktörlerini de ortaya koyuyor. Göz içi basıncı yüksekliği, 50 yaş üzerinde olmak, ailede glokom öyküsü yani genetik yatkınlık, diyabetik retinopati, santral retinal ven dal tıkanıklığı, üveitler, oküler travmalar gibi birlikte seyreden başka göz hastalıklarının varlığı, uzun süre kortizon kullanımı, Kanada, Grönland gibi arktik bölge hastalıkları, Doğu Asya halklarında dar açılı glokomun sık görülmesi gibi coğrafik bölge etkisi faktörleri glokom açısından risk oluşturabiliyor.
2- GLOKOM TANISI İÇİN SADECE GÖZ İÇİ BASINCINI ÖLÇTÜRMEK YETERLİ Mİ?
Glokom tanısı için dikkatli bir göz muayenesi şart. Tonometri adlı cihazla göz içi basıncı ölçülürken, görme alanı muayenesi ile çevresel görmede bir hasar olup olmadığı incelenir. Kornea kalınlığı ölçülür, göz siniri ve retina damarlarının daha ayrıntılı analizleri için gerekirse tomografik incelemeler de yapılır.
3- GLOKOM TEDAVİSİ GÖRME KAYBINI DÜZELTİYOR MU?
Tedavideki en temel amaç; hastalığın yol açtığı görme kaybını, göz siniri hasarındaki ilerlemeyi durdurmaktır. Bu nedenle o ana kadar oluşan göz sinir hasarı ve görme kaybı geriye dönük olarak düzelmez. Tedavi için; göz sinir hasarına yol açmayacak, hastalığın ilerlemesini durduracak göz tansiyonu seviyelerine ulaşma hedefiyle bazı ilaçlar (çoğu göz damlası) ve/veya cerrahi teknikler, lazer uygulamaları kullanılabilir. Çoğu hastada başarılı olan bu tedavilerin yetersiz kaldığı durumlarda, lazer ve cerrahi tekniklere de başvurulabiliyor. Unutulmamalıdır ki; glokom tedavisi ömür boyu devam edecek bir tedavidir ve bu sayede görme kaybının ilerlemesi önlenir.
4- DÜZENLİ SPOR GLOKOM İÇİN FAYDALI MI?
Düzenli egzersiz göz tansiyonunu geçici olarak düşürür, ancak anaerobik egzersizden kaçınmak lazım. Yani koşarken, bisiklete binerken aniden hızlanmak, mekik, barfiks gibi hareketler, ağırlık kaldırmak, baş aşağıya gelecek şekilde yapılan skuba diving ve bungee jumping gibi sporlar göz içi basıncını yükselttiği için glokom açısından zararlıdır, önerilmez.
5- YENİ DOĞAN BEBEKLERDE GLOKOM GÖRÜLEBİLİR Mİ?
Anne ya da babası akraba olan ve ailede körlük öyküsü bulunan, bir ya da iki kardeşi glokomlu doğan bebeklerde doğumsal glokoma rastlanabilir. Göz tansiyonunun anne karnında artması henüz yumuşak olan göz küresinin dış kabuğunun genişlemesine ve bebeklerin büyük gözlü doğmalarına neden olur. Ayrıca göz mavimsi renkte, kornea mattır. Bu bebekler ışıktan kaçarlar ve gözleri aşırı sulanır.
6- VİTAMİN VE MİNERAL ALMAK GLOKOMA İYİ GELİR Mİ?
Vitamin ve mineral takviyelerinin glokom tedavisinde yeri yoktur. Ancak bazı vitaminlerin ve magnezyumun ana tedaviye ek olarak fayda sağladığına dair bazı bilimsel çalışmalar var. Buna rağmen günlük tedavi pratiğinde henüz bir kural haline geldiğini söyleyemeyiz.
7- OKÜLER HİPERTANSİYON NEDİR?
Göz basıncı 22 mmHg üzerinde olduğu halde glokom olmayan kişiler oküler hipertansiftir ancak bu bir hastalık değildir. Önemli nokta şu; göz basıncı diğer insanlara göre yüksek olduğu için glokom olma riski taşırlar.
8- NORMAL BASINÇLI GLOKOM NEDİR, NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Glokomlu hastalarda göz basıncı genellikle 20 mmHg ve üzerindedir. Glokomun bu tipinde ise göz basıncı 20 mmHg’nin altında seyreder. Yavaş ilerleyen bir glokom tipiyken tedavisi ise oldukça zordur. Kan ve damar hastalıklarıyla yakın ilişkisinden dolayı tedavisinin bu açıdan da desteklenmesi önemlidir.